Gitmekten asla sıkılmayacağım şehir sanırım Paris. Bu şehre her gelişimizde bıraktığımız gibi bulmaktan daha güzel bir his yok bizim için. Henüz Saint-Denis’in grafitili sokaklarından geçerken bile Paris’e adım atmanın mutluluğu içimize doluyor. Hausmann stili binalar peşi ardına sıralandığında ise “Paris, her zaman iyi bir fikirdir” sözünü ne kadar çok sevdiğimizi bir kez daha anladık. Küçük bir mahalle sokağında bile sizin yüzünüzü güldürecek bir fırın veya bir çiçekçi bulmak bile yeter aslında – en azından bizim için yeterli oluyor- 4 günlük Paris seyahatimizde yeni lezzetler peşine düştük, klasik adreslerin bir kez daha tadını çıkardık. Bir dilim ekmek üzerine tereyağı sürüp, şarabınızdan bir yudum alırken bile keyif aldığınız Paris için yeme içme önerilerimiz…

• Chez André

Champs Elysées’nin birkaç paralel aşağısında, Altın Üçgen içerisinde konumlanan Chez André tipik bir Fransız bistrosu. Çoğunlukla lokallerin tercih ettiği bistronun 1930’lu yılları andıran ambiyansı, güler yüzlü çalışanlarıyla sıcacık bir mekan. Geleneksel Fransız tatlarına hazır olun.

• Pamela Popo

Le Marais Paris’in en bohem semtlerinden biri. Sanat galerileri ve tarz dükkanlarla farklı bir havası olan semtte bizim son keşfimiz Pamela Popo oldu. İki katlı olan restoranın ambiyansı, güler yüzlü çalışanları bile buraya gelmek için yeterli. Ama daha fazlası var… Bohem ve vintage tarzında Fransız lezzetleri hazırlayan restoranda özellikle önereceğimiz bir yemek yok çünkü her biri çok leziz…

• Les Deux Magots

Café de Flore’un karşı köşesinde olan ve 19.yüzyıldan beri karakterini koruyan Les Deux Magots kesinlikle favorimiz. Café de Flore’dan daha çok sevdiğimi bile söyleyebilirim. Terasında şarabınızı yudumlayıp, menüdeki yemekleri keyifle yedikten sonra Pierre Hermé imzalı tatlılar için muhakkak yer ayırın!

• Café de Flore

Evet, 6. Bölgenin olmazsa olmazı. Her ne kadar uzun yıllardır turistler tarafından keşfedilmiş olmasa da şaşırtıcı derece Fransızlığını koruyan bu kafede lütfen yola bakan masalardan birine oturun, garsonunuzun önerdiği şarabınızı yudumlayın ve Victor Hugo tatlıların tadını çıkarın.

• Le Relais de l'Entrecôte

Eğer siz de benim gibi et yemekten vazgeçemeyenlerdenseniz ve Café de Paris sos düşkünüyseniz sizi Fransa’nın klasiğiyle tanıştırayım. Café de Flore’un sokağında konumlanan restoranda fiks mönü var. Size sadece etinizin nasıl pişeceğini söylemek kalıyor.

• Léon de Bruxelles

Deniz mahsulleriyle aranız iyiyse Boulevard Saint-Germain üzerinde, bir klasik olan Léon de Bruxelles’e mutlaka gitmelisiniz. 1893 yılında ilk şubesini Brüksel’de açan restoran “moules” midye konusunda uzman. Farklı sos seçenekleri olan bir tencere midyeniz yanında patates kızartmasıyla geliyor. Midye severlere duyurulur!

• Bar de la Croix Rouge

Boulevard Saint Germain’e çıkan Rue de Dragon üzerinde göreceğiniz Bar de la Croix Rouge tipik bir Fransız bistrosu. Gün içerisinde bir şeyler içmek ve atıştırmak isteyenler için öneriyorum.

• Eggs & Co

Rue de Dragon’dan Rue Bernard Palissy’e döndüğünüzde ise bu dar sevimli sokakta sizi küçücük bir mekan karşılıyor olacak. Asma katlı Eggs & Co yumurta ustası diyebilirim. Yumurta seven biriyseniz burada mutlaka bir sabah kahvaltısı veya brunch yapmalısınız.

• Pierre Hermé

Paris’teyseniz, hiç tatlı sevmeyen insan bile burada tatlı yemeye başlar! Ama eğer benim gibi zaten tatlısız yaşayamam diyenlerdenseniz Pierre Hermé’nin bir şubesini ziyaret etmeden lütfen Paris’ten ayrılmayın. Macaron denince bizim aklımıza ilk La Durée gelse de Pierre Hermé’yi daha denememişsiniz demektir.

• La Durée

Tabi ki bir Paris klasiği. La Durée’de bir tatlı yemeden Paris seyahati eksik kalır. Place Saint-Germain-des-Prés’den içeri girdiğinizde hemen göreceksiniz. Şansınız varsa, iç terasında oturmanızı tavsiye ediyoruz.